19 Şubat 2010 Cuma

Lille 2 – 1 Fenerbahçe

Maçtan önce yazdığım yazıda "Fransa deplasmanında alınacak gollü bir beraberlik yada 2-1/ 3-2' lik mağlubiyetler Kadıköy'deki rövanş için iyi sonuçlar olacaktır." demiştim. Ama dün akşam maçı izledikten sonra insan 2-1 lik skora sevinemiyor. Daha televizyonun başına geçmemiştim ki ilk golü yemişti bile Fenerbahçe. 3. dakikada defansın ve kaleci Volkan'ın yaptığı zincirleme hatalar sonucunda Belmont'un golü gelmişti. Maçın henüz çok başı olması ve Fenerbahçe'nin nasıl oynadığı konusunda bir fikre sahip olmamam nedeniyle aklıma ilk gelen "yeni bir Avrupa hezimeti mi olacak acaba" sorusu oldu. Neyse ki iki dakika sonra Vederson yeni doğan ikizlerinin hatırına Yaradana sığınıp 30 metreden öyle bir vuruş yaptı ki buz gibi statta Fenerbahçe tribünleri alev alev yanmaya başladı. 10. dakikada Lugano'nun tamamen iyileşmeyen sakatlığı nüksedince oyuna Deniz Barış girdi. Yıllardır Fenerbahçe'de en çok eleştirilen oyuncuların başında gelmiştir Deniz. Kariyerinde stoper oynamışlığı da vardır ama asıl mevkisi (yada uzun zamandır oynadığı diyelim) ön liberodur. Sakatlanan stoperin yerine kulübede Bekir ve Önder varken Deniz'i almak ve bir çok pozisyonda son adam oynatmaya çalışmak nasıl bir 'dahi'lik örneğidir çözebilmiş değilim. Hem Deniz'i taraftarın kucağına atıyorsun hem de sakatlık olmadığı sürece bu takımda 11'de oynayamayacaklarını bilen Önder ve Bekir'e sakatlığında kar etmediğini söylüyorsun. Madem ki sakatlık ve cezalı oyuncular yokken bile oynatmayacaksın neden kadro dışı bıraktığın oyuncuyu affedip karizmanı da çizdiriyorsun. Bu saatten sonra bu adamlardan kendilerini her an oynayacakmış gibi hazır tutmalarını beklemek sanırım hayalcilikten öteye gitmez. Maç bu dakikadan sonra Lille'in baskılı oyunu ve Fenerbahçe'nin kontra ataklarla sonuca gitmeye çalışması şeklinde devam etti. Lille'in her defasında sağ taraftan gelip tehlikeli olmayı başarmasında kendi oyuncularının yetenekleri kadar Özer'in oynadığı kanatta her maçta ortaya çıkan savunma zaafının da etkisi vardı. Bu ataklarda golü yemediği için sevinen Fenerbahçe taraftarı 35. dakikada golü yemiş kadar üzüldü. Hızlı gelişen atakta Alex orta sahadan ceza yayı önüne kadar sürdüğü topu sol taraftaki Güiza'ya bıraktı. Güiza, kaleye vurmak yerine (ki bunu anlayabilirim. Çünkü özgüveni sarsılacak kadar çok gol kaçırdı bu sezon) Alex'in önüne topu yuvarla(yama)yınca, pozisyon kayboldu ve mutlak bir gol pozisyonu heba olmuş oldu. İkinci yarının hemen başında bu defa sahne alan Deniz yaptığı kötü kafa vuruşu rakibe asist olunca, skorda 2-1 oldu. İkinci yarı ilk yarının kopyası gibiydi. Lille'in etkili atakları, Fenerbahçe'nin ani ataklarla pozisyon bulma çabası şeklinde. Bunlardan bir tanesini 80. dakikada yine Güiza cömertçe harcayınca maçta çok sevinemediğimiz ama umutlarımızı taze tutabileceğimiz bir skorla bitmiş oldu. Bu karşılaşma ile ilgili olarak bardağın boş kısmına bakarsak yazacak çok şey var.
  • Lugano'nun riske edilip daha uzun bir süre ondan yararlanılamamasına yol açtı.
  • Önder ve Bekir varken Deniz'i stoper oynatmak hem skora hem kulübeye zarar vermiş oldu.
  • Dos Santos sarı kart görerek rövanşta cezalı duruma düştü.
  • Fenerbahçe son 3 maçta 7. golünü yedi.
  • Bu Guiza ilk onbir oynamaya Semih yedek kalmaya devam ediyor.
  • Mehmet Topuz geldiği günden beri hala beklenen patlamayı gerçekleştiremedi.

Bardağın dolu kısmında ise Kadıköy'de yenmeden atılacak 1 golün turu getireceği gerçeği var. Kadıköy'deki maç her sonuca açık görünüyor. Benim tahmini mi merak edenlere Denizli tadında bir cevap vereyim. %51 Fenerbahçe kazanır. Fenerbahçe adına;

Maçın adamı: Vederson

Maçın en istikrarlı oyuncusu: Güiza (!)

Maçın kaybedeni: Lugano, Deniz Barış

Hiç yorum yok: