31 Ağustos 2010 Salı

Spor Toto Süper Ligi 3.Hafta

Sezonun 3. haftasını geride bırakırken zirvede geçen sezonun şampiyonu Bursaspor bulunuyor. Zorlu Sivas deplasmanından zorda olsa 3 puanla dönmesini bilen yeşil beyazlılar üçte üç yapan tek takım olarak da fark yaratıyor. Puan cetvelinin ilk üç sırasındaki takımlar namağlup ünvanlarını korurken buna 11. sıradaki Gaziantep'in (3 haftada 3 beraberlik) de eşlik etmesi puan durumunun ilginç yönlerinden biri. Ligin tek puansız takımı Manisaspor yediği 9 golle de ligin en çok gol yiyeni. İlk üç haftanın en golcü takımı 10 golle Fenerbahçe olsa da yediği gol sayısı ilk hafta 4 attığı Antalyaspor'un ki kadar olunca insanın aklına hala bitirilemeyen stoper transferi geliyor. Galatasaray ve Bucaspor ligte galibiyetle tanışan takımlar oldu bu hafta. Uzun lig maratonunda daha köprünün altından çok sular akacak olsada bazı takımlar fark yaratacaklarının sinyalini şimdiden vermeye başladılar. Bunların başında her sezon iyi futbolun adresi olan İstanbul B.B takımı geliyor. Abdullah Avcı alkışı bolca hakediyor. Galatasaray'a mağlup olduğu için ligin 3. haftasında istifaya çağırılan Rıza Çalınbay ise haftanın şanssız teknik adamı. Okan Alkan ise şimdilik haftanın en çok konuşulan futbolcusu. Bu performansını sürdürürse Q7'li, Guti'li, Niang'lı sezona damgasını vurabilir.

27 Ağustos 2010 Cuma

TEK BAŞINA

Dün gece avrupada dörtte dört bekleyenler üçün biri ile yetinmek zorunda kaldılar. Üç büyük(!) kulüp avrupa defterini erken dürerken Beşiktaş tek başına Avrupa Lig'inde yoluna devam ediyor...

Bugün Beşiktaş'ta olup biten herşeyi iki ay önce Demirören rüyasında görse hayra yormazdı sanırım. Ard arda yapılan yıldız transferlerle yakalanan sinerjiyi geçen haftaki İstanbul B.B yenilgisi bile bozabilmiş değil. Avrupa liginde gruplara kalınmasından öte "tutar mı tutmaz mı" diye endişe edilen yıldız transferlerin güzel futbollarını golle süslemeleri ezeli rakiplerini fazlasıyla tedirgin etmiş durumda. Basın Beşiktaş için gereğinden fazla süslü laflar etse de Schuster'in temkinli yaklaşımı tipik Alman disiplininin göstergesi aslında. O hala takımının oynadığı oyundan tam olarak memnun değil. Ancak zaman Beşiktaş'ın lehine işlemekte ve geçiş dönemini en az kayıpla atlatabilen tek büyük kulüp olmayı başardılar.

Fenerbahçe geçmiş sezonun son maçında yaşadığı travmanın üzerine transferde de hamlelerini geç yapınca ( ki hala yapılması gereken ve yapılmayan hamleler var) avrupa'da hüsran kaçınılmaz oldu. Kimse sezon başı, takım hazır değil geyiği de yapmasın. Elenilen PAOK daha sezonu açmadı bile. İyi niyetli düşünmeye çalışan bazı Fenerbahçelilerin avrupadan elenmenin lige olumlu yansıyacağı beklentisinde olmaları da ayrıca bir tezatlıktır. Bu camia avrupada başarılı değil diye Daum'u göndermedi mi? Hoş Avrupa'da en büyük başarıyı getiren Zico'da gönderildi bu kulüpten.

Galatasaraylılar iki sezondur Fenerbahçe'nin hallerine güle dursunlar şu an düştükleri durum Fenerbahçe'den kötüdür. Son iki sezonu 5. ve 3. bitirmiş, geçen sezon yapılan transferlerin tamamı fiyasko olan bir takımda bu sezon hiç bir radikal kararın alınmamasının bana göre tek sebebi Fenerbahçe'nin de gösterdiği kötü performanstır. Orta sahaya transfer ihtiyacı en çok olan iki kulüp Galatasaray ve Fenerbahçe iken Aurello'yu Beşiktaş'ın alması kara mizahtır. (Aurello zenci diye ırkçılık yapmıyorum :P) Fenerbahçe'nin Aurello ile ilgilenmemesini anlamak mümkünken Galatasaray'ın Marco dururken takım arkadaşı Emana ile ilgilenmesi de garibime giden bir durumdur. Neyse bu iki güzide kulüp transferde ilgilenmedikleri oyuncuları resmi sitelerinden birbirine duyurmaya devam etsinler. Nasılsa atı alan Üsküdar'ı çoktan geçti.

İki sezon sonra elendiği takımın adını bile hatırlayamayacak olan Galatasaray tur geldi diye sadece iki dakika sevinerek geçen sene iki dakika şampiyonluğa sevinen ezeli rakibinede nazire yapar gibiydi. Dün gecenin hakeminde eksik olan tek şey üzerine giymediği Galatasaray formasıydı 70. dakikada gösterdiği kırmızı karta sarı kart bile göstermek ağır bir karar olurdu. Ama bu kıyak bile Galatasaray'ın rakibi karşısında bir varlık göstermesine yetmedi...

İki yabancı hakkını sol bek Santos ve önlibero Christian için kullanan Fenerbahçe'ye bu isimleri kazandıran Aykut Kocaman şimdilerde ayağa hızlı pas yapabilen, topa ayağını sokan daha hızlı oynayan bir Fenerbahçe yaratmak adına yeni transferler beklemekte. Kıt futbol bilgimle bu takıma Bilica'dan daha iyi bir stoper alınması gerektiğini, Emre'den daha iyi bir önliberoya ihitiyaç olduğunu, kadroda bir çok ismin alternatifsiz olduğunu ben fark edebiliyorsam 250 milyon € bütçesi ve futboldan çok iyi anlayan(!) yönetici ve teknik adamlarıyla kılını kıpırdatmayan bir Fenerbahçe'yi biri bana izah etsin ben de kahrolmaktan vazgeçeyim...

Trabzonspor'u bu eleştirilerin içine pek karıştırmak istemiyorum.Ancak sezona fırtına gibi başladı denilen Trabzonspor dün gece bu Liverpool'u eleyemiyorsa bazılarının şapkayı önüne koyup düşünmemiz gerekiyor. Trabzonspor mu lige çok iyi başladı yoksa rakiplerin durumu mu içler acısı. İlk yarı 1-0 bittiğinde maçı beraber izlediğim arkadaşıma "şimdi bu Trabzon 85 de gol yer maç 1-1 biter" diyerek şom ağızlılık yapmış olsamda başımıza gelen olayı daha dramatik hale sokan Giray oldu. Öne geçtiğin ve en azından uzatmalara, oradan da penaltılara taşıyabileceğin bir maçı kendi kalene attığın golle kaybetmek koyar adama. Züğürt tesellisi elenilen takımın Liverpool olmasıdır. Oysa Fenerbahçe'nin ve Galatasaray'ın elendiği takımların 4. torbadan kuraya girecek olmaları nasıl bir halt ettiklerinin de farklı bir göstergesidir.
Bugün Beşiktaş'ın grup kuraları çekilecek. Dileğim Galatasaray'ın eleyemediği Karpaty ve Fenerbahçe'nin elenmekten kurtulamadığı PAOK ve Young Boys'tan birinin Beşiktaş'a rakip olması. Biraz hazır bir takımın bu takımları ne hale sokabileceğini Beşiktaş'ın göstermesini istiyorum.İlk torbadan Trabzonspor'u eleyen Liverpool'un gelmesi bence dün akşamki futboldan sonra Başiktaşlıları hiçte üzmez. Hem onlarla görülecek küçük bir 8-0 hesapları da yok değil...

Futbol Ekranı

27 Ağustos Cuma

20.00 Ankaragücü – Kayserispor (DIGITURK)
21.00 Gaziantepspor – Konyaspor (LİG TV)
21.30 Kaiserslautern – Bayern Münich (TRT 3)
21.45 Inter – Atletico Madrid (KANAL D) Süper Kupa Finali
28 Ağustos Cumartesi
14.45 Blackburn – Arsenal (SPORMAX)
16.00 Orduspor – Giresunspor (TRT HABER)
16.30 Schalke – Hannover (TRT 3)
17.00 Chelsea – Stoke City (SPORMAX)
19.30 Manchester United – West Ham (SPORMAX)
20.00 İstanbul Belediye – Kasımpaşa (DIGITURK)
21.00 Gaziantep Belediye – Denizlispor (TRT 3)
21.00 Malaga – Valencia (NTVSPOR)
21.00 Sivasspor – Bursaspor (LİG TV)
22.00 Bucaspor – Gençlerbirliği (DIGITURK)
29 Ağustos Pazar
16.30 Bayer Leverkusen – Mönchengladbach (TRT 3)
17.00 Liverpool – West Bromwich (SPORMAX)
18.30 Stuttgart – Borussia Dortmund (TRT 3)
20.00 Fenerbahçe – Manisaspor (LİG TV)
20.00 Kardemir Karabük – Beşiktaş (DIGITURK)
20.00 Racing – Barcelona (NTVSPOR)
21.00 Çaykur Rize – Karşıyaka (TRT 1)
21.00 Altay – Samsunspor (TRT 6)
22.00 Bordeaux – Marseille (KANAL A)
22.00 Eskişehirspor – Galatasaray (LİG TV)
22.00 Mallorca – Real Madrid (NTVSPOR)
30 Ağustos Pazartesi
21.00 Antalyaspor – Trabzonspor (LİG TV)

25 Ağustos 2010 Çarşamba

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Hey Gidi Günler Hey

Bu takımın efsanelerinden biriydi Toni Schumacher. 103 gollü şampiyonluktaki efsane kadronun kalecisiydi. Fotoğraf onu sarı lacivert renklere bağlayan imza töreninden. Fotoğraftakilerin bir çoğu tanıdık simalar. Ancak sol arkadaki bağrı açık, altın kolyeli, Arif Susam sakallı arkadaş kimdir necidir bir aydınlatan olursa sevineceğim ...

20 Ağustos 2010 Cuma

Futbol Ekranı

20 Ağustos Cuma
21.00 Adanaspor – Mersin İdman Yurdu (TRT 1)
21.00 Kayserispor – Kardemir Karabük (LİG TV)
21.00 Konyaspor – Eskişehirspor (Digiturk 205)
21.30 Bayern Münich – Wolfsburg (TRT 3)
21 Ağustos Cumartesi
16.30 Hoffenheim – Werder Bremen (TRT 3)
17.00 Arsenal – Blackpool (SPORMAX)
19.15 Wigan – Chelsea (SPORMAX)
21.00 Antalyaspor – Sivasspor (Digiturk 205)
21.00 Beşiktaş – İstanbul BŞB (LİG TV)
21.00 Samsunspor – Akhisar Belediye (TRT 3)
23.00 Barcelona – Sevilla (NTVSPOR)
22 Ağustos Pazar
15.30 Newcastle – Aston Villa (SPORMAX)
16.30 Mainz – Stuttgart (TRT 3)
18.00 Fulham – Man. United (SPORMAX)
18.30 Borussia Dortmund – Bayer Leverkusen (TRT 3)
20.00 Gençlerbirliği – Gaziantepspor (Digiturk 205)
21:00 Karşıyaka-Gaziantep BŞB. (TRT-1)
21.00 Galatasaray – Bursaspor (LİG TV)
22.00 Manisaspor – Ankaragücü (Digiturk 205)
22.00 PSG – Bordeaux (KANAL A)
23 Ağustos Pazartesi
21.00 Kasımpaşa – Bucaspor (Digiturk 205)
21.00 Trabzonspor – Fenerbahçe (LİG TV)
22.00 Manchester City – Liverpool (SPORMAX)

Kadro Derinliğinde Boğulabilme İhtimali

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Selanik'e giderken kadronda hala Volkan Babacan ve Önder Turacı varsa transfer politikanda büyük bir zaafiyet olduğu açıktır. Sezona lig, kupa ve avrupada başarı hedefiyle başlayan bir takımın dün geceki maça başlarken ki yedek kadrosu Mert Günok, Önder, Okan Alkan, Gökay, Özer Hurmacı, Gökhan Ünal ve Niang olması kadro derinliği konusunda yeterince ipucu vermekte. Tamam Bilica, Bekir ve Stoch kart cezalısı, Emre ve Dia sakat. Onlar olsaydı böyle bir kadro ile sahaya çıkılmazdı diyebilirsiniz. Peki kim böyle bir tabloyla(sakatlar ve cezalılar) uzun lig ve kupa maratonunda karşılaşılmayacağının garantisini verebilir. (Uzun avrupa maratonu diye yazmaya elim gitmedi açıkcası.)
Bu takım hala Volkan Babacan'nın, Önder Turacı'nın eline bakıyor. Sol ve sağ beklerinin alternatifi yok. Hatta stoperlerinin de. Sakatlanmaya ve kart görmeye çok müsait Emre'ninde. O zaman soruyorum bir takım niçin transfer yapar?
Bu sezon transfer edilen 5 futbolcunun kapasite ve mevkilerine tek tek bakalım.
İlhan: Önder'den ümidini kesen, Bekir'den gerekli verimi alamayan yönetim, geçen sezonun sabıkalısı Bilica'nın bile yerini doldurmada soru işaretleri bırakan İlhan'la anlaştı. Sol ayaklı olması beklentileri karşılamaya yeterli değil bence. Bu takımın Lugano'dan daha iyi bir stopere ihtiyacı var. Eğer büyük düşünülüyorsa.
Caner: Geldiği günden beri çok fazla maç oynamadı. Oynadıklarında da vasata bile ulaşamadı. Sol bek olarak Santos'a yaklaşamaz bile. Sol açık olarak Uğur'u da Vederson'u da aratmakta. Sezonun büyük bölümünü kulübede geçirecek gibi görünüyor.
Dia: Savunma yönünün zayıf olduğunu kendisi itiraf etti. Sağ açıkta Kazım,Mehmet Topuz ve Özer'i bile oynatabilecekken Dia takımdaki asıl eksiklikleri doldurmaktan uzak bir transfer. Kumaşı kötü değil ama 6+2 nin 2 si olur.
Stoch: Vederson'un satılması, Uğur'un ciddi bir sakatlık geçirmesinden sonra sol kanata transfer yapılması şart olmuştu. Bu mevkiye savunma yönü biraz eksik olmakla beraber Stoch gibi bir ismin Chealsea'den transfer edilmesi kulüp adına önemli bir başarı. Yokluğu dün gece fazlasıyla hissedildi.
Niang: Yılan hikayesine dönen transferi şampiyonlar liginden elenmemize malolsa da iyi bir transfer olduğunun sinyallerini dün 45 dakikada verdi. Niang'tan hariç takımda 4 tane daha gol kralının (Semih, Alex, Gökhan Ünal ve Guiza) olması akıllara “Fenerbahçe'de asıl sorun golcü mü?” sorusunu getirmiyor değil.
Tur belki Kadıköy'de geçilebilir. Ancak gerçekçi olmak gerekirse bu kadro yapısıyla Fenerbahçe'nin büyük hedeflere ulaşması zor görünüyor. Daha transferin bitimine 10 gün var. Kadrodaki yabancı sayısı 9. Banko oynayabilecek düzeyde bir yabancı transferi yapılabilir. Bir stoper, bir önlibero ve sol tarafa savunma yönü kuvvetli bir oyuncu alınması gerekiyor bana göre. Ve bu mevkilerden ikisini yerli oyuncularla doldurma imkanın var sadece. Bu saatten sonra iyisi bulunur mu; Bence çok zor...

19 Ağustos 2010 Perşembe

Spor Toto Süper Ligi 2010-2011 Formaları

Geçtiğimiz sezon süper ligte mücadele eden takımların sezon içerisinde iç ve dış sahada giydikleri formaları ve kaleci formalarını blogumda tek tek yayınlamıştım. Aynı şeyi bu sezon için de yapacaktım ki futbol federasyonunun resmi sitesinde gördüğüm yeni sezon forma kataloğu fikrimin değişmesine neden oldu. Formaları incelerken üzerindeki en ince detayları bile gözardı etmemeye çalışan, formaların renk tonları üzerine bile uzun tartışmalara girmekten kaçınmayan bir futbol sever olarak federasyonun bu seneki katoloğunda forma tasarımlarının fotoğraf olarak değil de resim olarak hazırlanmasına bir anlam veremedim. Daha doğrusu bu seneki kataloğu saçma sapan ve baştan savma buldum. Hemen altta geçen seneki kataloğu gördüğünüzde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Her sene Türk futbolunda birşeylerin daha iyiye doğru gitmesini umarken bu küçük ayrıntı bile canımı fazlasıyla sıktı. Yine de merak edip bu tuhaf kataloğu incelemek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Spor Toto Süper Ligi 1.Hafta

Köy Yumurtası

Genç oğlanlara elendiğimizde bazı aklı evveller "köy takımına elendiniz" mealinde laflar ettiler. Dün gece o köy takımı Luka Modrić'li, Giovani dos Santos'lu, Jermain Defoe'lu, Vedran Ćorluka'lı, Robbie Keane'lı, Peter Crouch'lu Tottenham’ı 3-2 mağlup etti. Birazcık daha tecrübeli olabilselerdi işi ilk maçta bitireceklerdi. Zira maçı bir ara 3-0'a getirmişler, 83. dakikaya da 3-1 önde girmişlerdi. Vur deyince öldüren, pireyi deve yapan, bugün göklere çıkardığını yarın yerin dibine sokan spor medyamız gözden uzak takımları yok sayma konusunda bir kez daha kötü bir sınav verdi. Young Boys'un iyi bir takım olması Fenerbahçe'nin CL'den elenmesini haklı göstermemekle beraber dün akşamki skor "köy takımı/sıradan bir takım" yakıştırması yapan futbol cahillerine de kapak mahiyetindedir. Bu arada bu hangi köyse oradan bir koli köy yumurtası rica ediyorum.

Adım Mesut Göbek Adım Bahtiyar

Spor medyamız transferi "Real Madrid'teki ilk Türk oyuncu" olarak duyurdu. Mesut Özil 15 milyon € bonservis ve yıllık 5 milyon €'ya altı yıllık imzayı attı Real Madrid'e. Hayırlı olsun diyelim. Aslen Türk olması dışında ilgimizi çekmemesi gereken bu transfere sanki Türk futbolunun bir başarısıymış gibi yaklaşan zihniyeti anlamakta zorluk çekiyorum. Kariyerinin hiç bir noktasında Türkiye'de bulunmayan, milli takım tercihini Alman milli takımından yana kullanmış bir oyuncunun sadece Türk anne babadan dünyaya gelmiş olması transferini bu kadar ilgi çekici kılmamalı diye düşünüyorum. Milli takım tercihi konusunda çok içerlemiş yada kızmış değilim. Olaya, olayın bu kadar dışından bakarak yorum yapmak zaten yanlış olacaktır. Almanya'da doğmak, orada o kültürle büyümek, sana tüm emeğin verildiği ülkenin milli takımını seçmiş olmak buradan bakınca "tukaka" görünüyor olabilir ama ben bu konuda Mesut'u çok ta haksız bulmuyorum. Milli takım tercihi üzerine yapılan "Türk milli takımını seçseydi Real Madrid'e gitmesi çok zordu." yorumu da tartışmaya fazlasıyla açık bir durum. Aklıma ilk gelen örnek Barış Özbek'in de milli takım tercihini Türk Milli takımından yana kullanmamış olması geliyor. Ama bu onun futboluna yada futbol pazarına artı bir değer olarak geri dönmedi. Bırakın avrupada üst düzey bir takıma transfer olmayı Galatasaray'da bile kadroya girme konusunda sıkıntılar yaşamakta. Son olarak bu transferle ilgili söyleyeceğim; Elvir Baliç'in önce Bursaspor'da daha sonra Fenerbahçe'de gösterdiği performanstan sonra çok yüksek bir bedelle Real Madrid'e transfer olması bana göre Türk futbolu adına Mesut Özil transferinden daha önemli bir olaydır.

13 Ağustos 2010 Cuma

Futbol Ekranı

13 Ağustos Cuma
21.45 Milan- İnter- Juventus (KANALTÜRK)
14 Ağustos Cumartesi
14.45 Tottenham – Manchester City (SPORMAX)
19.30 Chelsea – West Bromwich (SPORMAX)
20.00 Gaziantepspor – Kasımpaşa (DIGITURK 205)
20.00 Sivasspor – Galatasaray (LİG TV)
22.00 Eskişehirspor – Gençlerbirliği (DIGITURK 205)
22.00 Bucaspor – Beşiktaş (LİG TV)
23.00 Sevilla – Barcelona (NTVSPOR)
15 Ağustos Pazar
18.00 Liverpool – Arsenal (SPORMAX)
19.30 Ankaragücü – Trabzonspor (LİG TV)
21.00 Karabükspor – Manisaspor (DIGITURK 205)
21.45 Fenerbahçe – Antalyaspor (LİG TV)
16 Ağustos Pazartesi
21.00 İstanbul Belediye – Kayserispor (DIGITURK 205)
21.00 Bursaspor – Konyaspor (LİG TV)
22.00 Manchester United – Newcastle (SPORMAX)

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Bayrak Rezaleti

Adettendir. Uluslararası başarı olduğunda futbol dışındaki haberleri de bloga taşırım. Bu defa ki başarı göz kamaştırıcı. Türk atletizm tarihinin önemli başarılarını yakaladık Barcelona'da. Önce Elvan, sonra Nevin, dün akşam da hem Bekele hem de Elvan. Her şey iyi güzelde Nevin'in madalya törenindeki göndere çekilen Türk bayrağı dikkatimi çekti. Daha doğrusu sinirimi bozdu. Aynı bayrak dün geceki madalya töreninde de kullanıldı. Bu Türk bayrağı bizim Türk bayrağımız değil. Hangi mantıkla yada ne amaçla böyle bir bayrağı kullanıyorlar bilmiyorum ama bu şahit olduğum ilk Türk bayrağı krizi de değil. Olur da bir İspanyol blogumu gezerse şanlı bayrağımız aşağıdadır. Bilmemek ayıp değil. Öğreniniz...

Nihayet Yeniden

Kolay değil, önce Türkiye kupasını kaybet daha sonra yeni bir Denizli faciasını yaşa, şampiyonluğu kaçır. Hem de bu defa anons skandalıyla beraber. Ligin son maçı öncesinde "Bu defa kaybedilecek şampiyonluksa ne Aziz Yıldırım bırakır ortalıkta ne de aklı başında taraftar..." diye yazmıştım ama öngörülerimde yanıldım. Aklımızı başımıza toplamamız uzun sürmedi. Aziz Yıldırım'da hala başkan. Ama keyifle tekrar klavyenin başına geçip yazı yazabilecek kıvama gelmem iki aydan fazla sürdü. Geçenlerde blogu takip eden dostlardan da "neden yazmıyorsun artık?" serzenişini de duyunca "nihayet yeniden" başlamaya karar verdim.
Bu iki ayda kaybedilen iki kupa, vuvuzelalı bir Dünya Kupası, bol yıldızlı bir transfer sezonu, Almanya'da bir dostluk(!) maçı, Avrupa'da hezimetlerin kıyısından döndüğümüz maçlar yaşadık. Bizi renkli, çekişmeli ve bir o kadar süprizlerle dolu bir ligin beklediği gerek şampiyon adayı takımların transferlerinden, gerekse form durumlarından fazlasıyla belli olmakta.
Aklımıza takılan, hoşumuza giden, canımızı sıkan şeyleri, güzellikleri, çirkinlikleri, en önemlisi futbolu bu blogtan gücüm, vaktim ve dilim döndüğünce haykıracağım. Tekrar merhabalar...