28 Eylül 2010 Salı

fenerbahce.org İSTİFA

Bu kaçıncı post blogta resmi siteyle ilgili, bu kaçıncı rezillik. Sabahtan beri tüm haber kanallarında bir Högh haberidir gidiyordu. Duyduğumda gözlerim dolmuştu benimde. Sevmemek mümkün müydü böyle bir adamı. Üzüldüm yazılanları okuyunca. Sonra blogtada birşeyler yazayım istedim ki baktım bir sürü dost zaten yazılması gerekeni yazmış bloglarında. Resmi sitede geçmiş olsun mesajı yayımlandı sonra. "Högh'ün rahatsızlığının artarak sürdüğünü öğrenmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz." diyerek. Antu.com'da benzer bir mesaj yayımladı. Sonrasında nasıl akıl ettilerse Metin Şen telefonla Högh'e ulaşıyor. Ve bu komedi sona eriyor. Antu.com her ne kadar resmi taraftar sitesi olsa da beni çokta bağlamıyor yaptıklarıyla. Ama fenerbahce.org benim için Fenerbahçe Spor Kulübü demektir. Ben bu sitede gördüğüme, duyduğuma, okuduğuma inanırım. İnanmak isterim. Ama son dönemlerde arka arkaya öyle tuhaflıklara imza atılıyor ki resmi sitede inanılır gibi değil. Ya bu sitenin sorumlusu, editörü, çalışanı her kimse haber kaynaklarınız nedir? Högh'ün ağır hasta olduğunu kim söyledi size? Yada hangi internet sitesinde okuyup inandınız? Aman ayıp olmasın geçmiş olsun mesajı yayımlayalım zihniyeti yerine neden Högh'e ulaşma gereği duymazsınız? Bırakın bu dostlar alışverişte görsün vefalılığını. Biraz samimi olun ama en önemlisi biraz adam olun. Milyonlarca kişinin okuduğu sitede çalıştığınızı, sorumluluğunuzun aldığınız maaşlarla sınırlı olmadığını fark edin. Yaptıklarınıza laf eden rakip takım taraftarları ile bu yüzden defalarca tartışan ben, bu defa en ağır sözleri söylüyorum size. Bu haltı beceremiyorsanız istifa edin. Bu ülkede bu işi hakkıyla yapabilecek bir sürü adam var. Amatörce uğraştığımız bloglarımızdaki özenimizi bile resmi sitede görememeye başladık. Her gün yalanlamaktan bıkmadığınız spor medyasını bu defa referans alıp haber yapıyorsunuz. Yaptığınız haberi Antu.com yalanlıyor. Dünyadan haberiniz yok peki birbirinizdende mi haberiniz yok be kardeşim.

Spor Toto Süper Ligi 6.Hafta

6 rakamı her zaman sempatik gelmiştir Fenerbahçelilere. Ligin 6. haftasını 6 gol atarak kapatmak hele de bunu Ali Sami Yen'de son kez oynadığımız maçta yapmak zor günler geçiren tüm Fenerbahçelileri oldukça sevindirdi. Bu galibiyet Fenerbahçe'yi ligte 6. lığa yükseltti. Niang'ı da 6 golle krallığa.
Bursaspor kayıpsız devam ettiği lig yarışında bu haftada Buca engelini 1-0 da olsa aştı. Ancak CL maçlarının da etkisiyle Bursaspor'da bir düşüş olacağı kanısındayım. Önümüzdeki haftalar puan farklarının ortadan kalktığı sonuçları getirecektir.
Zirve yarışında puan kaybeden iki takım birbiriyle maç yapan Trabzonspor ve Kayserispor oldu. Trabzonspor'daki kan kaybı bakalım daha ne kadar sürecek. Kayserispor'un bir iyi bir kötü halleri de ligi zirve yarışından uzakta bir yerde bitireceğinin sinyallerini veriyor.
İBB alışılagelmiş Galatasaray mağlubiyetlerine bir yenisini ekledi. Bu mağlubiyetin altında bişeyler arayacağım son adamlardan biridir Abdullah Avcı. Olmadı mı olmuyor işte. Özellikle Galatasaray maçlarında takımı oynatmadığı yönündeki eleştrileri incelemeye bile değer bulmuyorum.
Manisaspor "delirdi". Hoca değişikliği iki haftada 6 puan getirdi. Bu durumun suni mi yoksa kalıcı mı olacağını önümüzdeki haftalar belli edecek.
Bir hoca değişikliği de Eskişehirspor'da yaşandı. Rıza Çalımbay dönemi sona erdi. Bir Türk hoca olarak fazla bile dayandı. Yerine bu ligin gediklisi yine eski bir Beşiktaşlı Samet Aybaba düşünülüyor.
Hazır hocalardan konu açılmışken buraya bir not düşelim. Ankaragücü'nde Ümit Özat bu hafta yaptığı "Taraftarın ne dediği umrumda değil." açıklamasıyla cami duvarına işemiştir kanımca. Çarpılması çok uzun sürmez. O umursamadığı taraftarı yakında ancak tvden izleyebilir.
Sivasspor'un ligteki durumu bazıları için endişe verici olabilir ancak ilk 6 haftada Galatasaray, Bursaspor ve Trabzonspor ile oynayan bu takım diğer 3 maçını da Eskişehir, Antalya ve Manisa ile yaptı. Ligdeki kötü yerlerinin en büyük nedeni bana göre kötü fikstürleri.
25 golün atıldığı 6. haftada 16 golün 3 maçta atılması ilginç olmuş. (Fenerbahçe-Galatasaray-Karabük maçları) 2,7 gol ortalamasının olduğu haftada 9 maçtan 4'ünde toplam 3 gol atılmasıda madalyonun diğer yüzü. Sami Yen'i deplasman saymazsak deplasmanda kazanan tek takım bu hafta ilk galibiyetini alan Gaziantepspor oldu. 5 haftayı galibiyet hasretiyle geçirdikten sonra ilk galibiyetini alan takımın başkanı olan İbrahim Kızıl'ın beyin kanaması geçirmesi de haftanın üzücü olaylarından biri oldu. Kendisine acil şifalar dileyelim. Son sözü ve alkışı da Sami Yen'de "Alparslan Dikmen'i saygı ile anıyoruz" pankartını açan Fenerbahçe taraftarına gönderelim.

Tarihe Not Düşelim

Fotoğraftaki çocuk Beykan Şimşek. Evet çocuk diyorum çünkü henüz 15 yaşında. 2007 yılında Fenerbahçe'nin Isparta Gençlerbirliği'nden transfer ettiği Beykan 4 yıl önce başladığı futbol kariyerine 24 milli maç sığdırmış. Bunların 16 tanesi U17 ve U16 yaş milli takımlarıyla yaptığı maçlar. Geçtiğimiz sezon Coca-Cola Akademi Liginde 11 gole imza atmış. Bu sezon ise Fenerbahçe A2 takımında 2 golü var.(Bolu ve Turgutlu maçlarında) Toplamda 39 resmi maçta 20 gole ulaşmış. Son olarak da U17 Milli takımımızın Çek Cumhuriyeti'ni 6-1 yendiği maçta hat-trick yaptı.
Altyapıdan oyuncu çıkarmanın tekrar gündeme gelebildiği Fenerbahçe'de bir kaç sene içinde adını daha sık duyacağımızı umduğum isimdir Beykan Şimşek. İddialı konuşmak için erken olabilir ama biz yinede blogumuza bir not düşmüş olalım. Bir kaç sene sonra ne oldu diye tekrar bakarız. Başarılar Beykan yolun açık olsun...
Not: Bu postun "Gole Yabancı" postumdan sonra olması da daha manalı oldu.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Gole Yabancı

Süper lige salladık ettik ama analiz etmeye de devam edelim. 5 haftasını geride bıraktığımızda futbol severler 110 gole şahit oldu. Bu maç başına 2,5 gol demek. Bahisci diliyle üst maçların oynandığı bir ligimiz var. Atılan bu 110 golün 63 tanesini yani yaklaşık %60'ı yabancı oyunculardan gelmiş. Hatta ilk beş haftada 3 ve üzeri gol atan altı golcünün tamamı yabancı. Ligimiz Bobo, Yattara ve Nobre'yi zaten yakından tanıyor. Bu isimlere Teofilo geçen sezon devre arasında, Emenike ise Karabük'ün süper lige çıkmasıyla, Marsilya'dan transfer edilen Fransa ligi gol kralı Niang da bu sene katıldı.

Golcü listesi Alex, Makukula, Cangele, Herve Tum, Ivan Ergic, Lugano, Santana, Guti, Simpson şeklinde devam ediyor. Gol krallığı yarışında listeye girebilen Türk oyuncular ise ikişer golle Semih, Sercan, Necati Ateş, İbrahim Akın, İskender Alın ve Cihan Yılmaz. Anlayacağınız 3 gol atan Türk golcümüz yok. Büyük takımların yıllardır süren yabancı transfer fiyaskoları, bu sene uygulanan 6+2 yabancı uygulaması tartışıladursun futbolun meyvesi olan gol yükünü yabancı oyuncular sırtlamakta. Semih ve Sercan takımlarında yedek oturadursun, bizler Mesut Özil'e imrenerek bakmaya devam edelim, yabancı oyuncularda bu ligin kaymağını yemeğe devam etsinler. Sonrada Tanju'nun, Hakan Şükür'ün hatta Metin Oktay'ın kulaklarını çınlatalım. Memlekette yerli stoper sıkıntısı bile çekiliyorken yerli golcü, yerli forvet, yerli santrafor, yerli hedef santrafor,yerli pivot santrafor yada adına her ne derseniz sorunumuz uzun yıllar süreceğe benziyor. Eee Mert Nobre Türk statüsünde onu milli takımda oynatalım demekse aslında geldiğimiz acı durumun farklı bir göstergesi.

Azimle Duvarı Delmek

Ne güzel söylemişler. "Azimle işeyen duvarı deler" diye. Fotoğraflar pazar gecesi Şükrü Saracoğlu Stadının konuk takım tuvaletlerinden. Adamlar duvarı delmiş ya :) Adam dediğime bakmayın lafın gelişi. Adam olanın yapacağı şeyler değil bunlar.Gerçi ilk defa gördüğümüz manzaralar da değil. Böyle çirkinliklerin alışkanlık olmasını kanıksanmasını da istemiyorum ama bir noktayı hatırlatmak istiyorum.
Sevgili(!) rakip takım taraftarı hayvani duygularla gerçekleştirdiğin bu olayın Fenerbahçe Spor Kulübüne en ufak maddi ve manevi zararı yok. Yaptığın hasar kulüp tarafından tespit edilip, TFF'ye bildirilir ve tuttuğun takımdan tahsil edilir. Kulübünde bu parayı sana sattığı forma, kombinelerden kazandıklarıyla öder. Senin anlayacağın ( ki sanmıyorum ) parasını ödediğin aynayı, klozeti kırıyorsun. Yaptığın öküzlükte şanlı tarihine bir anektot olarak geçiyor. Bu stadın konuk takım taraftar tuvaletleri senede en az iki defa yenileniyor. Sağolsun ödemeyi de genelde Adnan Polat ve Yıldırım Demirören yapıyor. Kulübüne rakip takımın veremeyeceği maddi ve manevi zararı kendi ellerinle veriyorsun. Belki o kalın kafanı birazcık kullanırsında bir daha geldiğinde sifonu çekmeyen arkadaşını bile uyarırsın.
"Hopp bilader neden sifonu çekmiyorsun. Parasını biz ödüyoruz bu tuvaletlerin."

Spor Toto Süper Ligi 5.Hafta

5. hafta sonunda;

Ligin en çok gol atan takımı Trabzonspor (12) Fenerbahçe 11 golle ikinci sırada
Ligin en az gol atan takımı Kasımpaşa ve Gaziantepspor (2)
Ligin en çok gol yiyen takımı Manisaspor (12) Sivasspor 11 golle ikinci, Fenerbahçe 8 golle üçüncü
Ligin en az gol yiyen takımı Bursaspor (1)
Yenilgisiz takım Bursaspor
Galibiyeti olmayan takımlar Kasımpaşa, Eskişehir ve Gaziantepspor
En çok galip gelen takım Bursaspor (5)
En çok berabere kalan takım Gaziantepspor (3)
En çok mağlup olan takım Manisaspor (4)

Puan durumunda göze çarpan ilginçliklerde şöyle;

Lig lideri Bursaspor'un attığı gol sayısı ile ( hükmen kazandıkları maç hariç) 15. sıradaki Manisaspor'un attığı gol sayısı aynı (7)
Ligin dibindeki Kasımpaşa ile Fenerbahçe'nin yedikleri gol sayısı aynı (8)
Fenerbahçe en çok gol atan takım sıralamasında 2., en çok gol yiyen takım sıralamasında ise 3.
Lige fırtına gibi başladı denilen Trabzonspor ile en çok eleştirilen Fenerbahçe arasında sadece 3 puan var. Ve bu iki takım Trabzonda karşılaştı.

21 Eylül 2010 Salı

Bitsede Gitsek

Bu kadar erken karamsarlığa düşeceğimi düşünmemiştim...
Daha süper(!) ligimizin  beş haftası geride kaldı ama takımların durumunu, stadların halini, seyircinin taşkınlığını ve  Avrupa kupalarındaki başarısızlığımızı üstüste koyduğumda 2010-2011 sezonundan ümidimi kesmek üzereyim. İyimser düşünmeye çalışıyorum ama neresinden tutsam elimde kalıyor bu lig.
Sezon öncesi yayın ihalesinde telaffuz edilen milyon dolarlar, yapılan yıldız transferler malumunuz "marka değerimiz" i yükseltmiş gibi göstersede bugün Avrupa arenasında iki takımla mücadele ediyor olmamız üzüntü verici. Avrupa kupası maçı seyretme özlemimizi ya Beşiktaş'ın vasat Avrupa takımlarıyla yaptığı maçları yada Bursaspor'un avaraj takımı mı olacak sorusuna cevap arayarak izleyeceğimiz CL maçlarıyla dindirmekten başka çaremiz yok.
Geçen senenin şampiyonu, bu sezonun liderini izleme keyfimiz de bir kol saatine kurban gitti bu hafta. Ligin marka değerini değilde sahaya atılan saatin markasını daha çok merak eder oldum.
Ligin en formda ekibi olduğunu düşündüğümüz Trabzonspor'un üç gün önce 6 atıp üç gün sonra 3 yemesi ligin rengi midir yoksa istikrarsızlığı mıdır tartışılır.
Anadolu devriminin(!) devamını getireceklerini umduğumuz Kayserispor'un bir iyi bir kötü halleri, Gaziantepspor'un hala galibiyetle tanışamaması, Eskişehirspor ve Sivasspor'un eski sezonları aratır görüntüleri Anadolu devrimini şimdiden başka baharlara bıraktı.
Üç büyüklerin sezon öncesi iddialı transferleri ve açıklamaları yerini 1-0 lık zoraki galibiyetlere, yenilmedikleri için saha ortasında sevinç gösterilerine bıraktı.
Ağız tadıyla bir maç izlemek için iyi futbol oyanayan iki takımı denk getirsek ya adam gibi top oynanacak saha yada tribünde seyirciyi bulamıyoruz. Tribünde seyirciyi denk getirsek sahaya bişey atmalarına engel olamıyoruz. Hadi hepsini denk getirsek bu defa futbol Çakırkeyif bir hakeme kurban gidiyor.
Tuttuğun takımda işler yolunda gitmeyince zaten yazma eylemi çekilmez bir hal alıyor. Bir de buna ligin diğer unsurlarındaki olumsuzluklar eklenince futbol yazmak Banu Alkan'dan şarkı dinlemek tadında bişeye benziyor benim için. Ortaya da böyle keyifsiz bir yazı çıkıyor. Bu kadar karamsar olmayayım dedikçe aklıma yeni olumsuzluklar geliyor. Ligteki takımlar 6+2 uygulamasından rahatsız. Maç takviminden rahatsız. Milli takıma oyuncu göndermekten rahatsız takım bile var. Futbol seyircisi stadlarda değil. Yıllar sonra İzmir takımının maçında tribünleri rakip takım seyircisi dolduruyor. Maçtan sonra kolbastı oynamadı diye takımını ıslıklıyor. Ligin en iyi futbol oynayan takımlarından birinin seyircisi yok. Seyircisi çok olan takımların taraftarının da maça gidesi yok. Ligin hakemleri geçen sezondan bıraktığımız gibiler. Oynamak yerine oynatmamak, gol yerine tekme atmak daha revaçta şu aralar. Daha mayıs ayına sekiz koca ay varken bunları yazmak fazlasıyla üzsede bitsede gitsek modundan ne zaman çıkarım yada çıkabilir miyim bilmiyorum...

8 Eylül 2010 Çarşamba

6 Eylül 2010 Pazartesi

Buradan İzlemek 417,65 TL, Fenerbahçe Sevgisi Paha Biçilemez


Şükrü Saracoğlu'nda 2010-2011 sezonunun kombine kartlarının satışı devam ediyor. Takım önce Şampiyonlar Ligi'ne daha sonrada UEFA Avrupa Ligi'ne erken veda edince kombinelere ilgi geçen sezonlara göre daha düşük kaldı. Gerçi şu an ulaşılan rakamlar Guti'li Q7'li Beşiktaş'ın sattığı kombineden fazla.
Türkiye'nin tartışmasın en konforlu, en güzel stadlarından biri Şükrü Saracoğlu Stadı. Fenerbahçe gibi kadrosunda bir sürü milli ve yabancı yıldızı barındıran bir kulübe hizmet ediyor. Resimlerdeki tribün Fenerim Alt D-Blok tribünü. Kombine kart fiyatı bu sene 7.100 TL. Parayı denkleştirip buradan bir kombine aldığımızı hayal edelim. (Henüz kale arkası dışında bir yerden maç izlememiş biri olarak) Bu sezon içeride oynanacak 15 Spor Toto Süper Ligi karşılaşması var. Türkiye Kupasında da gruplarda oynanacak dört maçın 2 si içeride. Toplamda 17 maç garanti. Ödediğiniz paraya böldüğünüzde maçın tanesi 417,65 TL'ye geliyor. Garanti 17 maç dediğime bakmayın iki tane öküzün sahaya atacağı pet şişe ile bu sayı çok kolay 14-15 lere düşerken, bir maça ödeyeceğiniz parada 507,14 TL'ye çıkabilir. Eski parayla yarım milyara bir maç izlemek. Vay anasını sayın seyirciler.
Tamam kabul ediyorum çok uç örnekler verdim. Bu stadta daha ucuz koltuklarda var. Sezon içerisinde seyircisiz oynama cezası almaya da biliriz. Türkiye Kupası'nı yine finalde kaybedip sahamızda ekstra 2 maç daha da yapabiliriz. Yine de bu kombine fiyatları ve evimizde oynayacağımız maç sayısının azlığı bu hesapları yaptırdı bana. Para zenginin çene benim değil mi?

El-Cevap


fenerbahce.org bir önceki postumdan 3 gün sonra posta cevap niteliğinde şu haberi yayınladı.

"20 Şubat 2010 tarihinden, spor basını tarafından yazılıp çizilen yeni sezon için transfer edeceğimiz oyuncuların isimlerini ’Transfer Spekülasyonu’ olarak kayıt altına almaya başladık. Kulübümüz yayınlanan bu haberler ile ilgili yalan ya da doğru ifadesini kullanmadan, bunların birer spekülasyon olduğunu internet sitesinde duyurdu. Bunların spekülasyon olduğunu, dolayısıyla yalan ya da doğru şeklinde bir yorumda bulunmadığımıza özellikle bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz.

Basın yayın kuruluşları, 20 Şubat 2010-1 Eylül 2010 tarihleri arasında aşağıda isimleri bulunan toplam 260 futbolcu ile ilgili transfer çalışması yürüttüğümüzü öne sürdü. Dünyada hiçbir futbol takımının bir sezonda 260 futbolcu ile ilgilenmesi ya da transfer etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla yaptığımız "Spekülasyon" açıklamasını her fırsatta eleştirenler ile ilgili takdiri kamuoyuna bırakıyoruz.

Kulübün "Kulübümüz yayınlanan bu haberler ile ilgili yalan ya da doğru ifadesini kullanmadan, bunların birer spekülasyon olduğunu internet sitesinde duyurdu. Bunların spekülasyon olduğunu, dolayısıyla yalan ya da doğru şeklinde bir yorumda bulunmadığımıza özellikle bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. " açıklaması kelime oyunundan öteye gitmeyen kendilerini kurtarmaya yönelik bir açıklamadır. Türk Dil Kurumu "spekülasyon" kelimesini üç manada açıklıyor. Vurgunculuk, saptırma ve kurgu. Sitede kullanılan anlamın saptırma olduğunu bilmek için üniversite bitirmek gerekmiyor. Cümle içinde kullanınca mana ortaya çıkıyor :)
"Efendim biz doğru da demedik yalan da demedik ama transfer haberleri saptırılıyor" cümlesini bir sürü transfer haberi için diyebilirsiniz. Kaldı ki Şubat 2010-Eylül 2010 tarihleri arasında 260 futbolcunun adının Fenerbahçe ile anıldığını yazan basın eşşeğin kulağına suyu kaçırmıştır zaten. Ancak aynı gün bir transferi spekülasyon olarak verip bir kaç saat sonra transferi duyurmak basına ve bana malzeme olmak dışında bir yarar sağlamayacaktır kulübe. Ayrıca basının 260 tane hatasındansa kulübün tek bir hatası beni daha çok ilgilendirmektedir. Bu tür haberler ve açıklamalarla haklı oldukları davada kendilerini gülünç duruma düşürmelerinin gereğide yoktur.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Yalancı Çoban

Spor medyamızın konu transfer haberleri olunca tutulacak yanının olmadığını daha önce defalarca yazdık. Fenerbahçe'nin medyada çıkan transfer haberlerini yalanlamak adına resmi sitesine "Transfer Spekülasyonları" diye bir bölüm koyduğunu da. Buradan bloga çok malzeme çıkar öngörümde de yanılmadım. Dün resmi sitede arka arkaya verilen iki haber bunun yeni bir örneği.
Bir kulübün transfer haberini yalanlamasının bir çok haklı nedeni olabilir. Gerçekten o transferle ilgilenilmiyordur. Yapılan haberler transferi zora sokuyor,maliyeti yükseltiyordur vs. vs. Ancak Serkan Kırıntılı transferini imza aşamasına gelmeden de sağır sultan duymuşken, bir kaç saat sonra resmi siteden de açıklanacakken yalanlamanın mantığını kavramak gerçekten güç. Eğer yönetim "Biz açıklamadan hiç bir transfer doğru değildir." mantığıyla hareket edip bu yola başvuruyorsa atladıkları önemli bir nokta var. Habercilikte haberin değeri onu ilk önce duyurabilmeklede fazlasıyla alakalıdır. Kimse resmi sitenin paşa keyfini bekleyip transfer haberi yapmak zorunda değil. Böyle davranan resmi site kendisini yalancı çoban durumuna düşürmekten başka bir halt etmemekte ve kamuoyu önünde saygınlığını yitirmektedir. İlgililere bir kez daha duyurulur.